AHISKA’NIN HASRET GÜLLERİ
-4
SAVAŞ ZAMANI
Ertesi hafta, Hasan, Cemile’nin söylediklerine uydu ve Pazar yerinde
alışveriş için dolaşan Nilüfer’e yanaşıp konuşmayı başardı. Hasan’ın ne
kadar utangaç olduğunu Cemile’den öğrenen Nilüfer, çekinmesine rağmen onunla
konuştu. Hasan her haliyle aşkını söylemesine rağmen, bir tek diliyle
söyleyemiyordu. O hafta ne konuştuklarını bile hatırlayamadan, havadan,
sudan, pazardan konuşup ayrıldılar. Bir dahaki görüşmeleri için bir şey
söyleyememişlerdi bile.
Cemile, Nilüfer’e ne konuştuklarını, bir daha ne zaman buluşacaklarını
sordu. Hiçbir net cevap alamayınca kızdı;
-Siz böyle havadan sudan konuşursanız hiçbir şey olmaz. Sanıyor musun ki,
baban bir gün anlayıp, seni gözetim altına almayacak. O zaman sevdiğine de
vermez. Çoğu kız gibi baban kime verirse ona gidersin. Sevdiysen, emek
vereceksin.
-Ne yani sevdiğimi mi söyleyim.
-Hayır, bunu tabi ki o söyleme ama sen ona bunu söyleyecek cesaret ver ki,
annesini-babasını gönderip bir an önce seni istetsin.
-Daha ben 17 yaşındayım.
-17 yaşında evlenen çok kişi gördüm ben. Ben Halil’le nişanlansaydım, şimdi
yolunu ümitle gözlerdim. Benim üzüntülerimi sen yaşama istiyorum.
*** *** ***
Cemile, kendi sevdasının acısını, hasretini ‘başkaları da çekmesin’, der
gibi uğraştı, Hasan’a da Cemile ile konuşması için telkin de bulundu.
*** *** ***
Bir aradayken çok mutlu olan iki genç, Cemile’nin bütün telkinlerine rağmen,
birbirlerine bir türlü açılamıyordu. Cemile’nin tüm çabaları da sonuçsuz
kalıyordu. Cemile bir gün dayanamadı, pazar yerinde iki genci bir kenara
çekti. Hasan’a döndü, yüzünü asıp, kızgın ifadeyle konuştu; “-Hasan, sen ne
yaptığını sanıyorsun.”
Hasan, şaşkındı, Cemile öfkeyle konuşmaya devam ederken, neye kızdığını
anlamaya çalıştı.
-Her hafta bu kızla konuşuyorsun, kimse görmüyor mu sanıyorsun. Görmüş işte
biri, yarın öbür gün gidip kızın babasına söylese, babası onu öldürmez mi?
Hasan utandı, kızardı, başını yere eğdi; “-Özür dilerim.”
-Özür mü, özür için geç kaldın. Bu kızın yarın öbür gün adı çıkarsa ne
yapacan. Birisi köyde lafını çıkarırsa.
Cemile, kendisine kızmaya çalışan Nilüfer ‘i konuşturmadı. Hasan çekinerek
sordu;
-Ne yapayım, kötü bir niyetim yoktu. Şey.. rahatsız etmeyim mi artık?
-Yoo… Burası Ahıska, gezmek tozmak olmaz. Elini bile tutarsan hem seni, hem
onu öldürürler. Niyetin ciddiyse, istet babasından.
Nilüfer hiç konuşamamış, konuşmak istedikçe Cemile eliyle ağzını kapatmıştı.
Cemile’nin son sözleri zaten Hasan’ın istediği şeydi;
-Benim yüzümden Nilüfer’e bir söz gelmesin. Şeyy…
-Eee… Söyle artık.
-Nilüfer da razı olursa, anamı babamı dünürcü göndermek isterim.
Cemile’nin eli hala Nilüfer’in ağzındaydı, yavaşça kafasını ‘olur’ manasında
salladı. Cemile iki gencin ne kadar heyecanlandığını fark etmişti.
-Tamam, şimdi ayrılın, söz olmasın. Sen annene babana söyle, dünürlüğe
gitsinler.
Hasan, heyecandan ayakları dolaşarak uzaklaştı. Cemile ile Nilüfer de ters
tarafa doğru uzaklaştılar. Köşeyi döner dönmez, Nilüfer, Cemile’nin boynuna
sarıldı;
-Allah razı olsun. İnşallah sen de sevdiğine kavuşursun.
*** *** ***
Konuyu ailelerine açtılar, Hasan’ın ailesi Cağısman’a dünürlüğe geldi.
Çocuklarının gönlünün olduğunu gören iki aile görüşüp, üç hafta sonra
düğünlerini de yapmak üzere nişan taktılar.
İki genç kadar Cemile de heyacan, mutluluk içindeydi. Sanki Halil ile kendi
düğününün hazırlıklarını yapıyor gibiydi.
Hemen hemen bütün hazırlıklar tamamlanmış, düğüne sadece birkaç gün kalmıştı
ki, , Almanların Rus sınırlarına girdikleri, Leningrad’a doğru yürüdükleri
haber alındı.
Kızılordu zor durumda kalınca, Stalin, konseyden yeni bir karar çıkartmış ve
“Ülkemiz tehlikede, 17 yaş ve üstünde, eli silah tutan herkes askere
alınacak” diye ilan etmişti.
Hasan ve Nilüfer, birbirlerine kavuşacakları günü beklerken gelen bu haberle
kahrolmuşlardı. Fakat yapacak bir şey yoktu. Ağlarken hatırlamasın diye
Nilüfer, Hasan’ın yanında hep metin durmaya çalıştı, hep neşeli göründü.
Hasan, kasaba’da diğer gençlerle beraber asker toplayan kamyonlara bindi.
Geriye baktığında son defa gördü Nilüferi, Cemile'ye sarılmış bir elini
sallıyor, diğeriyle gözyaşlarını siliyordu. Askere alınan 40 bin civarında Ahıska’lı gençle sonunu bilmediği yolculuğa çıkarken, hep aklında bu görüntü
kalacaktı.
|
a |