AHISKA’NIN HASRET GÜLLERİ
-
6
( Yazan :
Ahmet Ünal ÇAM
http://huzur.sehri.com )
--- Sürgün ---
-Şaka yaptım şaka.
-Şaka filan değil,
gerçekten mektubu açalım. Askerde zarfı açıp geri yapıştırıyorlar zaten. Ben
geri yapıştırırım merak etme.
Cemile, yalvar yakar
Nilüfer’i ikna etti, sessizce mektubu alıp, gizlice okumaya başladılar.
*** ***
***
Kıymetli
anacığım, babacığım sizin ve halimizi sual eden büyüklerimizin ellerinizden,
küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Her ne kadar askerliğin zorlukları olsa da,
benim size duyduğum hasret daha zor
Biz iyiyiz
ama merak edersiniz diye kısaca bahsedeyim. Almanları Ukrayna’dan sürdük.
Düşman çekildikçe biz takip ediyoruz. Ön cephelerde oldukça fazla Ahıskalı,
Kırımlı var. Sanırım komutanlarımız biz Türkleri, iyi savaşçı, cesur savaşçı
diye en önlerde savaştırıyor. Ama merak etmeyin şu ana kadar dualarınız
sayesinde çok şükür yara bile almadım.
Fakat
Mevlamın takdiridir, aynı birliğe düştüğümüz, Yaşar amcanın oğlu Hüseyin de,
Çakır Mehmet amcanın Ali de vuruldu. Aynı köyden dört kişi, birbirimize çok
destek oluyorduk ama dedim ya takdiri ilahi, şimdi Emin amcanın Kadir ile
ben kaldım. Ölenlerin ailesine siz söylemeyin, anası babası çok üzülürler.
Zaten yakında gönderirler künyelerini.
Velhasıl en
yakın arkadaşlarımı kaybettim. Ben yine bekliyorum dualarınızı, hem kendime,
hem de şehit arkadaşlarıma. Gerçi Çakır Mehmet amca, “Vurulmayın ha, iki
ülke de Müslüman değil” diyordu ama biz tetiğe basarken, düşmanın üstüne
atılırken, hep sizi, Ahıska’daki, Kırım’daki Türkleri, Müslümanları
düşünüyoruz.
Sağlıcakla
kalın anacığım, babacığım. Bu kadar yazmaya bile anca vakit buldum,
hakkınızı helal edin.
Oğlunuz Halil
*** ***
***
Cemile buruk bir sevinç
içindeydi; “İyiymiş Halil’im, sağmış. Allah ölenlere rahmet eylesin.”
Nilüfer, hüzünlüydü, “
Hepsini de tanıyordum”. Cemile boynuna sarıldı, bir şey söyleyemedi.
Nilüfer, gözündeki birkaç damla yaşı silerek mırıldandı;
-Hadi, zarfa koy da geri
yapıştıralım.
Cemile, mektubu aldı,
öptü zarfı eline aldı. O anda zarftan yarım sayfalık bir kağıt parçası yere
kaydı. Cemile yüzünde gülümseyiş, heyecanla aldı, okumaya başladı;
*** ***
***
Selamünaleyküm, ben Emin oğlu Kadir. Yazmayacaktım ama bazı künyelerin
postada kaybolduğunu duydum. Belki ben de ölürsem kimse haber vermez,
yıllarca habersiz, boş umutlarla bekler durursunuz diye yazmaya karar
verdim.
Mektubunu
yazdıktan yarım saat sonra Halil vuruldu. Hakka kavuşurken son sözleri
şehadet oldu.
Ben de
mektubunu alıp, bu kağıdı da ekleyerek yeni bir zarfla göndermek zorunda
kaldım. Tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin.
*** ***
***
Cemile, mektubu
bitiremeden yere düştü. Nilüfer, Cemile’nin yanına çökmüş, bir elinde mektup
ağlıyordu. Babasıyla annesi, koşarak geldiler. Onlar da mektubu okuyunca,
gözlerinde yaşlarla bir köşeye çöktüler.
*** ***
***
İki buçuk - üç saattir
oldukları yerde oturmuş ağlaşmışlardı. Bütün acısına rağmen önce şehidin
teyzesi kalkmış, hayatın devam ettiğini göstermek ister gibi mutfağa geçip
hamur yoğurmuştu. Dönüp kızına seslendi;
-Nilüfer, avludan çalı
çırpı getir, hamur olmak üzere. Ocağa da çorbayı koy, çok geç oldu,
yemeğimizi yiyip yatalım.
Nilüfer bahçeye inerken,
Cemile, yavaşça başını kaldırıp, Nilüfer’in annesi Hatice hanımın yüzüne
baktı. Bir an gerçekten tüm acılarını unutmuş, hayata dönmüş bir kadın
görmek istemişti, kendine gerekli cesareti vermek için. Ama Hatice teyzenin
ağlamaktan kızarmış gözleri umutlarını boşa çıkardı. Sanki hala ağlayacakmış
da, göz pınarları kuruduğundan ağlayamıyor gibi geldi. Kalktı, köşede
büzülüp uyumuş kardeşinin üzerini örttü, sonra yardım etmek için Nilüferin
yanına avluya indi.
Birer kucak çalı-çırpı
toplamış, ocağa götürüyorlardı ki Avlunun kapısı tekmeyle açıldı. İçeri
askerler doluştu, bağrış çağrış evin reisini çağırdılar. Kızlar korkuyla
koşup, Nilüfer’in babası Kamil beye haber verdiler. Kamil bey zaten
gürültüyü duymuş, merdivene kadar gelmişti. Sarhoş olup olmadığı
anlaşılmayan bir çavuş bağırdı;
-Hemen köy meydanına
gelin.
İtiraz dinlemeyecekleri
belliydi, hazırlanıp indi Kamil bey.
Köy meydanında,
askerlerin başında olduğu belli biri bağırıyordu;
-Ülkemiz Sovyetler
Birliği’nin Türkiye ile savaşma ihtimali vardır. Siz bu savaşta Türkiye’den
yana olursunuz. Stalin’in emriyle, geçici olarak sürgün edileceksiniz.
Yanınıza üç gün yetecek yiyecekten başka hiçbir şey almayın, bütün
ihtiyaçlarınız karşılanacaktır.
Kimsenin itirazını,
sorusunu dinlemediler. Konuşmak isteyenler dipçiklerle yere yıkıldı.
Askerlerin sağa sola ateş etmeye başlaması üzerine karşı gelmelerinin ancak
ölümle sonuçlanacağını anlayıp, itirazdan vazgeçtiler.
Kamil bey, eve
geldiğinde kadınlar hem yemek hazırlıyor, hem de gelecek haberi bekliyordu.
Kamil bey, durumu anlattı, “-Ateş etmek için bahane arayan sarhoş askerler
var, hemen hazırlanın” dedi.
Cemile ümitle baktı;
-Benim köyüm başka,
kasabaya varınca ben gidebilirim herhalde.
Kamil bey, hüzünle
baktı;
-Askerler konuşurken
duydum, Kolhoz’un batısındaki bütün köyler boşaltılıp, trenlere bindirilmiş
bizden önce.
|